Cuma, Eylül 16, 2011

2- Geçmiş Henüz Geçmemiş: Seyahatten Önce Yüksek Gerilim Hattı

Niteliği ne olursa olsun, seyahatin olumlu yönlerinin yanı sıra olumsuz yönleri de vardır. Hele ki tam olarak ne ile karşılaşacağınızı bilmediğiniz ÇOK uzak (5565 mil ya da 8942 km uzaklıkta) bir yere, ÇOK ÇOK uzun süreliğine (8~9 ay) gidiyorsanız, ÇOK ÇOK ÇOK gerilmeniz oldukça olağandır. (Yoksa değil midir?) Her neyse, sonuç olarak neredeyse 1 yıldır (evet dile kolay 1 yıl!) gündemde olan bu uzun seyahatin onlarca aksiliğe rağmen kaderin cilvesi ile gerçekleşmesine sayılı günler kala, bu zavallı hayalperestin de şirazesi kaymaya başladı: E alışkın değil tabi yavrucak onca senedir hayalini kurduğu bir şeyin gerçekleşmesine. Normal bir insanın bu tür bir seyahatte yaşayacağı bir gerginliğin ve heyecanın üzerine bir de bu anormal durumun getirdiği etkileri eklerseniz… neyse eklemesek daha iyi.

Özellikle yolculuğa bir hafta kala bünyede meydana gelen değişiklikler içler acısı! Her ne kadar, sittin zamandır hayalini kurduğum bu bloğu haftalık yazılarla bezeme niyetini taşısam ve bu niyeti aslında yolculuğa çıkmadan bir hafta öncesinden başlama şeklinde gerçekleştirmek istesem de, hiç beklenmedik bu “çılgın ötesi”  stres seviyemden dolayı bu niyeti gerçekleştiremedim. Ah bu niyetim ziyan oldu, hele masumiyetim öyle bir ziyan oldu ki ey okur! (Hehe, Mor ve Ötesi.) (İyi de bunun konumuzla ne alakası var?) (Ortamı yumuşatmaya çalışıyordum. Kötü mü ettim?) (Tamam sus) (Susmazsam n’olur?) (Seni var ya-----!!!) Neyse, siz onları kendi haline bırakın biz konumuza dönelim. Stresli bir insan olduğumu benimle bir hafta geçiren hatta 2 gün geçiren bir insan bile anlar fakat  ben bile kendimden bu kadar aşmış bir performans beklemiyordum. Kendimi  tebrik ediyor fakat endişelerimin devamını elbette dilemiyorum.

Bavula ne koymalı? Yeni kıyafet almak şart, şu koca bedenime o minik insanların mağazalarında nasıl kıyafet bulurum? E Türkçe kitap götürmek isterim? Ya yemek, caaanım mis gibi Türk yemekleri? Çikolata, cips, kuruyemiş, meyve? Ama arkadaşlarımın hepsinden hatıra da götürmek isterim? E halihazırdaki Japon arkadaşlara ve müstakbel yabancı arkadaşlara da hatıralık vs. almak lazım? Türkiye reklamı da yapmak lazım şimdi? Ne kameram var, ne laptopum? Param da yok?! Kredi kartı almak gerek?? E gitmeden herkesi bir görmeli? Kimlere haber vermeli? Akrabaları ziyaret şart? Gezmek de istiyorum amaaaa?! İyi de dişçiye de gitmek lazım!!! Ya A* ile gerçekleştirmek için can attığımız gizli projemiz n’olucak? Ailemle de vakit geçirmek istiyorum ama ama amaaaaaaaa?!?!

Ve sonuç: Şu gördüğünüz resim-ler.


Gün içinde milyon kez değişen duygu ve düşüncelerim de cabası tabii, inanın kafamın içi şu odadan 100 kat daha dağınıktı. (Değişen bir şey de yok gerçi ama neyse…) Ketum ve içine kapanık bir kızcağız olarak, kendime saklamam gereken ve gururumdan açığa da vuramayacağım zımbırtılarımı burada paylaşmayacağım ama zihinsel olarak inanılmaz derece yoruldum deyip konuyu bağlayayıp… amaaaan sıktı be! Canım sıkkındı, gergindim işte, kafamın içi çocuk parkı gibiydi!! (Biricik amirime buradan selam olsun J) (Yahu gene nerden çıktı bu?) (Sen niye sürekli benimle uğraşıyorsun ki?) (Bu blog gitgide ###a sarıyor farkında mısın?) (HİİİİH, nereden çıktın l#n sen?!) Arkadaşlar bir durun iki dakika şurada bir şey yazmaya çalışıyorum!!!

Madem bu kadar yüksek gerilimin ortasında kaldım; o halde bundan ders çıkarayım da en azından bir halta yarasın diyerekten; gelecek nesillerin de yararlanabilmesi adına bir iki kelam edeyim ve şu berbat yazıyı sonlandırayım artık:

1.       Kesinlikle ve kesinlikle, hiçbir işinizi son güne bırakmayın. Hatta ve hatta seyahatten 2-3 gün önce bütün hazırlıklarınızı tamamlamış olun. Hatta hatta hatta bir hafta öncesinden güzel bir liste hazırlayıp bavulunuzu doldurmaya başlayın. Eksiklerinizi görün, onları da bir güzel listeleyip KESİNLİKLE SON GÜNE BIRAKMADAN tamamlayın. Şunu not edin; bavul hazırlamak bir strateji işidir, çok ciddi bir iştir, şakaya gelmez. Bu işi –benim gibi- şakaya vurursanız –benim gibi- taklaya gelirsiniz, demedi demeyin.
2.       Eksik demişken, yurtdışına çıkmadan önce, hele de bu kadar uzağa bu kadar uzun süreliğine gidiyorsanız alışveriş yapmak zorunda olduğunuzu aklınızdan çıkarmayın. Elinizi olabildiğince çabuk tutun: Alışveriş maratonuna ne kadar erken girerseniz o kadar iyi edersiniz. Özellikle sevdiklerinize ve seveceklerinize hediyeler götürmeyi unutmayın. Maratona kendinizi fazla kaptırıp çılgın gibi her önünüze geleni de almayın, bırakın cebinizde gideceğiniz ülkede harcayacağınız kadar paranız olsun.
3.       Sizden önce o ülkeye giden insanlarla konuşun, tartışın. Bavulunuzu mümkünse seyahat konusunda tecrübesi olan, akli dengesi yerinde ve size yardımcı olmaya hevesli insanlarla beraber hazırlayın. İnternetten bol bol araştırma yapın. Tecrübeye önem verin, kafanızın dikine gidip de… neyse.
4.       YEMEK GÖTÜRÜN! Dünyanın neresine giderseniz gidin, normal bir Türk iseniz, ülkemin dünya güzeli yemekleri bulamayacaksınız. En sevdiğiniz yiyeceklerden götürebildiğiniz kadar götürün.
5.       Sağlık olayını hafife almayın, mümkünse birkaç hafta öncesinden doktorlara gidip göz kontrolü, diş kontrolü gibi işleri halledin. Hele hele dişinizde çürük varsa, seyahate şu an için çıkmanız söz konusu değilse bile, oturduğunuz yerden kalkın ve hemen bir diş hekiminin yolunu tutun. (Bu da yeni moda, eskiden dişçi derdik, şimdi diş hekimi demeyeni dövüyorlarmış!!) (Cidden ya, bir de hekim diye vurguluyorlar, daha mı havalı oluyor ki?) (Ne bileyim ya, doktor milletini günahım kadar sevmem!) (Al benden de o kadar hacı!!!) İnanın hepsi sağlam, ağrım sızım yok dediğiniz dişlerinizde milyon tane kusur bulacaktır. Hele benim gitmeme 1 GÜN KALA ziyaret ettiğim dişçi gibi fecaat bir şekilde iç karartıcı ve ruh daraltıcı bir dişçiniz varsa 24 saat içinde anestezisiz 8 adet dolgu yaptırır, cebinizi bir güzel boşaltır üstüne de ayvayı yersiniz. O yüzden dişçinizi de iyi seçin, mümkünse size iyi gaz versin, güler yüzlü ve orta yaşlı bir erkek olsun.
6.       Bankalara güvenmeyin! Telefon operatörlerine güvenmeyin! Mümkünse eşeğinizi sağlam kazığa bağlayın, önleminizi alın, kart çıkartacaksanız 10 ay öncesinden başvurun (ben abartmadım o ALLAHIN cezası banka abarttı), sipariş verecekseniz hemen şimdi ne halt istiyorsanız isteyin, telefonunuzu açtırdığınızdan emin oluncaya kadar gerekirse telefon operatörlerine saldırı düzenleyin vs. Ulan yazarken bile streslendim, Allah topunun… uffufufufuf!!
7.       AKIL SAĞLIĞINIZI KORUYUN. Siz isteseniz de istemeseniz de, hazırlıklı olsanız da olmasanız da, hiç umulmadık anda beklenmedik işler, problemler, can sıkıntısı meydana getiren vukuatlar karşınıza çıkabilir, çıkacaktır da. O nedenle kendinizi buna hazırlayın. Elinizden geldiğince içinizi rahat tutun, olumlu düşünmeye çalışın. Milletin ne dediğini, olumlu bir öneride vs. bulunmuyorlarsa, umursamayın.
8.       TEKRAR EDİYORUM ÇÜNKÜ ÇOK ÖNEMLİ: İŞLERİNİZİ SON GÜNE HARBİDEN BIRAKMAYIN. Gitmeden önce sevdiğiniz insanlara ve ailenize vakit ayırın, güzel, gerçekten de çok güzel olan ülkemizin tadını çıkarın, kıymetini bilin. Gülümseyin ülkemize, onu çok sevdiğinizi ve sadece bir süreliğine o güzel ülkeden ayrıldığınızı aklınızda tutun.  Çok da duygusala bağlamayın ama. Bir de veda faslını dikkate alın. İnsanlar tantanadan hoşlanıyorlar ve siz giderken tantana yapıyorlar ayrıca sizin de giderken tantana çıkarmanızı bekliyorlar. Abartmayın ama gidişiniz çok da sessiz olmasın.
9.       ÇOK BÜYÜK BEKLENTİLERLE GİTMEYİN. Hayal kırıklığı tedavisi olmayan bir rahatsızlıktır. Hele de gurbet ellerdeyseniz. (Ah bir Orhan Baba iyi gider buraya) “Bakalım bahtımıza ne çıkacak?” diye düşünün ama kötü de düşünmeyin. Umudunuzu kaybetmeyin. Şükredin. Mutlu olun.
10.   Son sözüm de çevresinde seyahate çıkacak insanlar bulunanlara: Arkadaşlar, seyahate çıkacak insan zaten yeterince geriliyor, üzerine bir de siz germeyin lütfen. Abuk sabuk şakalarla, adamı hayattan soğutan yorumlarla insanın canını sıkmayın. Felaket tellallığı konusunda profesyonel olabilirsiniz ama lütfen olur olmaz öngörülerde bulunmayın, ne söyleyecekseniz alıştıra alıştıra söyleyin. Mümkünse güzel tavsiyelerde bulunun. Endişe etmeyin, dua edin. Sıkıntı vermeyin, huzur verin.

Evet bütün bu öneriler ve istekler faslını tamamlamanın verdiği huzurla yazımı tamamlıyor ve “sıkıştırılmış blog programı” projemin üçüncü ayağına emin adımlarla ilerliyorum. Az kaldı az, dayanın geliyoruz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder