Perşembe, Eylül 22, 2011

Bir İnsan İstasyonu Tanıtacak Olur da İstasyonun Resmini Çekmez mi?

Artık başlığın üzerini çizebilirsiniz. Zira Takadanobaba'nın videosunu bile çektim.

Tokyo'nun havasından Tokya'ya geldiğimden beri şikayet etmekteydim. Ta ki pazartesi bulutlu bir güne uyanana kadar. Baktım pazartesi yapılacak önem arz eden bir iş yok, ben de fırsat bu fırsat hazır hava da güzelken -evet bulutlu serin havalar bana güzel!- kendimi sokaklara vurayım dedim. Sokağa vurmak demişken çok da bir halt ettiğim anlaşılmasın, sadece yurt çevresinde 1-2 saat gezindim işte. 

Aşağıda gördüğünüz haritadaki Ta-ka-da-no-ba-ba İstasyonu benim uğrak istasyonum. Nishiwaseda yazan yer ise yaşamımı sürdürmeye çalıştığım yer.



Daha Büyük Görüntüle

Pazartesi günü gezindiğim yerler, Takadanobaba ile Nishiwaseda arasındaki yoldu. Açıkçası bu tek başına yapılan "civar gezileri"ni oldukça işlevsel buluyorum; çünkü birisi ile gezdiğinizde nereye gittiğinizin farkında olmuyorsunuz, ayrıca çevreye adam gibi bakacak fırsatınız da olmuyor. O nedenle hep derim, *evet büyük düşünürüm ya!!!* bir yeri tanımak istiyorsan tek başına dolanacak, icabında kaybolacaksın! Benim de şu iki gündür yaptığım gezi o yüzden oldukça tatlıydı.



 Takadanobaba'ya giderken görülebilecek manzaralar. Havanın soğuk oluşundan mı, saatin iş saati oluşundan mı, yoksa o gün resmi tatil oluşundan mi nedir -ki son iki söylediğim birbiri ile çelişen vaziyetler- sokaklar bomboştu. Bu benim için bir sorun teşkil etti mi peki?--Elbette hayır!

Takadanobaba istasyonunu hem konumu nedeni ile (Shinjuku'yla arasında sadece 1 durak, Shibuya ileyse 5 ya da 6 durak var. Ikebukuro ile 1 durak var. Mejiro -arkadaşımın okulunun olduğu durak- ile Shin-Okubo -Korean Town'un bulunduğu durak!- ile ise arasında durak yok!) hem de ismi kulağa hoş geldiğinden -Tsugi wa Takada-no-baba, Takada-no-baba!- seviyorum. Ayrıca ayrı bir hoşluğu da -İlk olarak Japon bir arkadaşımdan öğrendim, şimdi ise wikipedia'dan baktım- tema müziği olarak, yani tren istasyona geldiğinde çalınan bir müzik, Astro Boy isimli animenin müziğinin çalınması. Bunun nedeni Wikipedia'dan okuduğuma göre Astro bebenin Takadanobaba'da doğmuş olmasıymış. Vay canına!

Tabii bendeniz, ne yazık ki henüz ne Takadanobaba istasyonunun resmini çektim ne de istasyonda Astro Boy'un müziği çalarken video filan alabildim. Tek yaptığım -afedersiniz- mal gibi oturmak sayın seyirciler-ay aman okurlar. Oysa ben... oysa ben.... (Bundan ötesi bu bloğun okurlarını ilgilendirmediğinden oto-editör tarafından sansüre uğrayarak vahşice kırpılmıştır.)

Olmayan istasyon resmini&videosunu buraya koyamayacağıma göre, bari sokaktan bir kaç resim daha koyayım değil mi?
 Özenle ayrılmış ve paketlenmiş çöpler. Japonya'da çöplerinizi ayırmak zorundasınız. Kağıtlar bir tarafa, mutfak çöpleri öbür tarafa, pet şişesiydi, kavanozuydu, piliydi vs. derken "EEEEEEEEEEyyyyyyyyyyyeeeeeeeeeettttteeeeeeeeerrrrrrr beeeeeeeeeeaaaaaaaa" diye haykırmak gelebiliyor içinizden. Ama naparsınız, her şey daha güzel bir dünya için vs. diye kendinizi telkin ederek "bu çöp hangi kategoriye girer ki la?" diye diye çöp ayrıştırmanızı yapıyorsunuz bir şekilde.


 Sigaranızı ve içeceğinizi temin edebileceğiniz makineler. Türkçede bunlara özel bir isim veriliyor muydu hatırlamıyorum. Gerçi Japoncasını da bilmiyorum. İngilizcesini biliyorum ama: Vending Machine. Herneyse, Tokyo'da bu ıvır zıvırlara her yerde rastlayabilirsiniz. Hele içecek makinelerine 5 adımda bir rastlıyorsunuz valla. 
"Big Box" Takadanobaba istasyonunun hemen çıkışındaki mini bir alışveriş merkezi. İçinde aman aman bir şey olmasa da, benim gibi görmemiş birisi için burası bile ilgi çekici bir yer. Arkada Japon bayrağını görüyorsunuz, resmi tatil olduğundan asılmış.


Girişte sizi karşılayan havlular. 1.050 yen=25 lira imiş. Hemi de indirimli fiyatı. Sağol almayayım canım.
 Yaklaşık 30 dakikamı burada müzik dinleyip salak salak etrafa bakarak geçirdim. Kötü mü ettim, bence hayır.



 Birbirinden güzel kartpostallar. En baştaki Halloween kartları, Tokyo'da şu sıralar Halloween ruhu hakim efendiler. Fırsat bulursam ortalıktaki Halloween manzaralarını fotoğraflarım. Diğerleri ise aşırı derecede cici amma bir o kadar da cep yakan doğum günü kartları. O nedenle benden doğum günü kartı beklemeyin a dostlar, burada doğum günü kartı alıp yollayacağım paraya, Türkiyede size krallar gibi ziyafet çekerim. (Tamam tamam biraz abarttım ama haklılık payı da var işte!! Pahalı ulan burası pahalı!!)
 Tokyo Sky Tree şişesi. İçinde bildiğiniz su var ama işte dizaynından dolayı çok afili duruyor.
 Bir sonraki durağımız Tsutaya. (Big Box'tan çıktık evet.) Kelimenin başındaki 'ts' sesi çoğumuz için bir sorundur. Türkçede kelime ortasındayken sorun yok, mesela a'ts'ana, tu'ts'ana filan derken bu sesi çıkarabiliyoruz. Ama Türkçede, kelime başında ya da sonunda 'ts' sesi olmadığından 'ts'utaya gibi bir kelimeyi telaffuz etmek bir Türk için kolay bir olay değil. Ne yalan söyleyeyim ben de hala 'ts'unami, 'ts'ugi vs gibi kelimeleri telaffuz edemiyorum. Ama şunu biliyorum ki; tsubasa kesinlikle tu-su-basa olarak telaffuz edilmez!
 Dilbilimsel açıklamamızın ardından Tsutaya neyin nesidir, bunu da açıklayabiliriz. Tsutaya, içerisinde envai çeşit müzik cdsi, efendime söyleyeyim dizi, film filan barındıran bir mekan. Fiyatlarına bakmadığım için bir şey söyleyemeyeceğim ama bana çok pahalı bir yer gibi gelmedi.



 Bu resimler K-drama (yani Kore dizisi) fanatiklerinin ağzının suyunu akıtabilir. Burada zilyon tane Kore dizisi DVD'si bulmak mümkün. Gerçi fanatikler için DVD'ye ne hacet; çek torrentten FULL HD bölümleri, daha Kore'de TV'de verilirken otur izle, mis.
 Chuck Bass her yerde.
 Ve tabii aşmış dizi Ryomaden. Bunu ben değil Japonlar söylüyorlar efenim.
Animeleri de unutmamak lazım.


İşte Pazartesi gezisinin sonu. Bunun bir de salısı, çarşambası yok mu diye soranlara, az sonra! diye magazinci anonsu yapmak isterdim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder