Salı, Nisan 10, 2012

ただいまー!Ve ben döndüm Japonya!

Günaydın arkadaşlar. -Sağol!
Nasılsınız?- Sağol!
Siz de sağolun.

Evet ne idüğü belirsiz girişten de anladığınız üzere, sittin gündür -yalan da değil en son şuraya bir şey karalayalı zorlasam 60 gün olacakmış yani- savsakladığım sözde "gezi" bloğuma ne yazacağımı, daha doğrusu ne tür bir giriş yapıp konuyu ne tür bir mevzua bağlayacağımı bilemiyorum. Eyvallah, ben suçluyum da zamanın hiç mi suçu yok? Hangi ara Şubat geldi, ben Malezya ve Singapur'a gittim, sonra Japonya'ya döndüm, 3 gün sonra da Türkiye'ye gittim? Nasıl oldu da Türkiye'de 26 gün kaldıktan sonra Japonya'ya yeniden döndüm de 1 hafta sonra da Güney Kore'ye gittim? Ne zaman Mart da bitti de Nisan geldi? "Ekspres gibi geçiyor güzel günler" dostlar, durduramıyoruz.

Ve böylelikle başarıyla sittin günün özetini de geçmiş olduk, gelsin mi tebrikler bana? Fekat bu özet sizi tatmin etmez, hele beni İMKANSIZ, o halde şöyle anlatayım: Tam da Leyla ile Mecnun dizisindeki Fuzuli misali, Evliya Çelebi de benim rüyama girip: "Sen tasını tarağını topla evine dön, bu bloğu da mümkünse ebediyyen kapalı tut, seyyahlık istidadı yok evladım sende be!" diyerek kulağımı çekecekken, kaderin harika cilveleri ile kendimi yollarda buldum. Toplamda yaklaşık 19168 mil yani 30848 kilometre yol tepmişim! (Elbette ki uçakla. Bisikletle filan sıkar biraz.) Bunların hepsi tek tek anlatılacak elbet diyeceğim ama bu söylediğime ben bile inanmıyorken sizin inanmanızı nasıl bekleyeyim?

Arada biraz da Japonya'dan bahsetmemek olmaz, ne de olsa bu blog Japonya aşkına açılmış bir blog idi zamanında dostlar. 22 Şubat günü gittiğim Türkiye'den 19 Mart tarihinde dönerek Tokyo'ya vardım. Tokyo'da bir gelişme yok, okul yeni başladı. Millet bu ara kafayı sakura denilen kiraz çiçeği ile bozmuş durumda ki; bunda da şaşılacak bir şey yok; zira şunu bilmelisiniz ki Japonlar festivallere, doğasal -doğal demek istemedim-, mevsimsel aktivitelere filan bayılırlar. E n'apsın adamlar, yok ki memleketlerinde bir aksiyon, bir atraksiyon. "E madem dört mevsimimiz var, bunun tadını çıkaralım; hatta gün olur suyunu bile çıkarabiliriz!" diye düşünerekten her mevsim için binbir çeşit aktiviteler içindeler böyle. Henüz hanami yani çiçek seyrine çıkamadığım için, bu ilginç festivalle ilgili de daha fazla laf etmeyeceğim ama Japonya'da bu sıralar durum budur işte arkadaşlar.

Bu arada ben de her mevsimi severim, hele sonbaharı nasıl severim, sonra festivaldir, çiçektir, böcektir onları da severim. Japonya'yı ve Japonları da severim. Yanlış anlaşılma olmasın. (Ya da olsun be, açarız mevzuu bir ara, hatırlatın ama.) 


Araya bir de çerez niyetine Japonca dersi koyup başlığımızı açıklayalım: ただいま(tadaima) sözcüğü aslen "şu anda, işte şimdi, an itibariyle" anlamına gelir. Ayrıca evinize, memleketinize filan döndüğünüzde de kullanırsınız ki; bu da 「ただいま帰りました!」(tadaima kaerimashita) cümlesinin kısacasıdır. Yani "Aha da döndüm!" ya da daha Türkçe bir ifade ile "Ben geldim!" manasında kullanılan bir kelimemizdir tadaima bu bağlamda. Karşılık olarak ise 「おかえり!」(okaeri) kelimesi telaffuz edilir ki; asıl anlamı "dönüş" (o-kibarlık, kutsiyet vs gibi bilumum anlamlara gelen önek; kaeri-dönmek, dönüş) olan bu kelime de "Hoş döndün!" ya da daha Türkçe olarak "Hoşgeldin!" anlamında kullanılır. E artık gide gele, gide gele -boru değil, 3 kez gidip döndüm Japonya'dan- adeta bir vatanım haline getirdiğim Japonya'ya gelirken, ben "Tadaimaaaaa!" demeyeyim de kimler desin? Biri de hayrına "Okaeri!" desin bari.

Bu arada sürekli "siz, dostlar, kardeşler, okurlar, cankuşlar vs." gibi sıfatlarla kendisine hitapta bulunduğum bu bloğun takipçileri eskiden vardıysalar bile bence artık yokturlar, zira "Absürd bir seyyahın trajikomik seyahat anıları" bloğu hakikaten yalan oldu gibi oldu. Ama ümit etmekten vazgeçmeyelim dostlar (bak yine çoğul konuştu!), beklediğimiz gemiler, gelecekler ve de dönecekler. 

Yokohama sahillerinde bekliyorum, her zaman yollarınızı gözlüyorum cankuşlar.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder